
Al bunu da, ezikliğine merhem diye sürersin, iyi gelir sana...
bilmez sanma sakın
ben yenildikçe sen memnun –mücadele ve kardeşlik(!) dediğin de bu-
kılığı açıkta: zihniyet orosbu
kendine piyasa yapma telaşında
ben yenildikçe o memnun –kazanıyorum zannında-
bilmez sanma sakın
şimdi var git
kara pürçekli zübüklere
“sözün bir hükmü”nün kalmadığını söyle
yaşasınlar yaşayabiliyorlarsa artık
birbirlerinin suratına bakarak utanmadan
nasıl biliyorlarsa öyle…
şimdi var git
kusmuğunu bulaştırmış beslendiği tüm memelere
o hainlerin haince ürkeklikleriyle
varılacak bir yer kalmadığını var git söyle…
hasedini gizleyemeyecek kadar acemi
kirli geçmişini cilalamakta usta
var git şimdi
bütün yapıp ettiklerinle seni sana…
götürecek bir yol da kalmadı artık
anlatacağın bir hikâyede kalmadı yarınlara…
buydu kapı eşiklerinde dilenci duruşuyla
buydu sümsüklüğün-zübüklüğün asılı duruyor
kasabın vitrini gibi çengelli dolablarda- kendi suratında
görünmez sandığın
içine gömüldüğün kendi karanlığın
şeytanî bir tebessümle sırıtıyor bütün aynalara..
kirlisin, içinde vicdan geçen ne varsa
var git şimdi
bir daha asla yürünmeyecek olan yollarda
kirlettiğin değerlerle baş başa
nasıl yalanlar uyduracaksan uydur artık
“fuhş-u kelâm” mesleğin olmuş nasılsa…
nasıl çirkinleşebilirse artık
kendi anasına küfreden bir çocuk
büyüklenirdin büyüklenirdin-bir de övünürdün bununla
hadi büyüklendiğinin “b”si kadar olsun
bir zibil tanesi ağırlığında-koy ortaya kendini de-
hadi saklanma!
-demek ki “büyüklenmeyle” büyük olunmuyormuş usta
var git şimdi kendi küçülmüşlüğünle
nasıl büyüklendiğini anlat geride kalanlara
bir “hiç”in varlık çabası bile değil…
"geçer akçe bu" diye-ortalığa sürdüğün fotoğraflara
ah utanma, ah utanacak yüz
bir de “haysiyet” denilen bir şey vardı ya…
bak bakalım; işte orda “ayna”..
bir zamanlar kasım kasım kasılırdın
büyük değildin, “büyük olmaya” özenirdin ama
şimdi?
o kadar “yoksun” ki
“Hiçlik” bile büyük bir “varlık çeşidi” olarak duruyor yanında
ne “hep”ten, ne “hiç”ten
ne “varolmak”tan ne “tam olmak”tan
şimdi var git
kendin bile inanmadığın bütün yalanlardan
yalaklandığın, önünde yerlere kapandığın o putlardan
yalvar da sana “varlık bahşetsin” –en azından parayla satın alınacaklardan-
ezikliğine merhem diye sürersin
bense inandım sahiden -inandım söylenen bütün yalanlara
büyüklendin büyüklendin
kibrini gözümüze soka soka
sonra…-o kadar zavallı bir durum ki-
etrafında kibirlenecek kimse de kalmayınca –geçip aynanın karşısına-
süper ya!..
ezip geçti “değer” adına ne varsa
“ezikler topluluğu” çoğalma telaşında
çoğaldıkça da ezikliği çoğaltıyor
sonra bir de “devrim” cakasında…
gülmeyin siz de artık bu zavallılara
*
bense –ah ben!-
geçmişime dönüyorum
binbirinci defa
-öz geçmiş değil ha!-
geçmişim bugünden sağlam
geçmişini inkâr eden –kendine münkir- bu ahlâksızlar arasında
“anı yaşamaktansa”
ben geçmişe dönüyorum her defasında
ah geçmiş
ah geçmiş
hiç geçmemiş gibi
her ân aha şuramda…
*
size gelince…
ah siz ah siz ah siz var ya!
kuyruk sokumunda kıl keyfiyetiniz ve ağırlığınızca
çiğnediniz sakız gibi –“mukaddes” bilinen ne varsa
harcadınız tüm “değerleri” birbirinizin yüzüne bakarak… -gerçek
devrim kavgasının önünde- safra!
kendi “değersizliğinizi” isbatlarcasına –kel başa şimşir tarak-
tara tara tara! -saçları “sırma..”(!)
tanıyorum hepinizi tek tek
resminiz var “münşeat”ta…
“yanıyorum ah sırmalı” diyor ya…
yandım gitti vallahi sırmalı!
çok geç fark ettim
-dalgınlık filân de değil bu aslında-
ne çok “susan adam” vardı etrafımda, sağımda solumda
büyük büyük adamlar
içimden geçiriyordum –adamlar susmakta ne kadar usta!-
helal olsun valla…
bense tam tersi
-hem de bin bir defa-
bin türlü hikmet aradım
bu “suskun bülbüllerin” sultanî sükûtlarında…
-işte yine hayal kırıklığı-
suskunluğundaki anlamsız aptallık da ortaya çıktı konuşunca!
cehalet ve korkaklıkmış onları susturan
-hikmet aramayın boşuna-
(10 Aralık 2015- ) (Nabız Haber'den iktibas)