
Artık Özgürsün Ayasofya
Millet olarak haklı bir sevinci yaşıyoruz. Zincirlere vurulan Ayasofya Camii 88 yılın ardından ibadete açıldı. Müslümanlar Ayasofya’ya, Ayasofya özgürlüğe kavuştu. Meğerki özgürlük sadece canlılara mahsus bir kazanım değilmiş.
Bilmemiz gerekir ki Ayasofya sadece bir ibadethane değildir. Ayasofya, aynı zamanda Fethin ve bağımsızlığın sembolüdür. Öyle ki, Fatih Sultan Mehmet Han fetihten sonra şehre girince yaptığı ilk şey Ayasofya’ya gitmek olmuştur.
Fethin ardından Ayasofya’da ilk namazı Fatih Sultan Mehmet kıldırmış, ifa edilen ilk Cuma namazında hutbeyi yine Fatih irat etmiştir.
Fethin, egemenliğin sembolü olan Ayasofya Camii’nin minarelerinden 479 yıl boyunca “tekbir” nidaları yükselirken, mihrabında Hz. Peygamber temsil edilirken, Ayasofya 1932 yılında zincirlere vurulmuş, özgürlüğü elinden alınmış, mahzun bırakılmış ve aslî vazifesinden uzaklaştırılmıştı. 1934 yılında alınan ucube bir kararla da müzeye çevrilmişti.
Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u yedi haftada fethetmeyi başarırken, Ayasofya’nın yeniden fethi acıdır ki 86 yıl sürmüştür…
86 yıldır esaret altında bulunan Ayasofya Camii 10 Temmuz 2020 tarihi itibariyle özgürlüğüne kavuşmuştur.
Bağımsız yargı, Ayasofya’nın Fatih Sultan Mehmet Han Vakfı’na ait olduğuna hükmetmiş vemabedin cami olarak kullanılması gerektiğine karar vermiştir.
Kararın hukuki olmasının yanında, siyasi ve milli iradenin bu kararın alınmasında büyük katkısının olduğunu söylememek haksızlık olacaktır.
Bu sebeple milletin özleminin sona ermesine, Ayasofya’nın esaretten kurtulmasına ve yeniden ibadete açılmasına katkı sunan başta Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a, gündeminden Ayasofya’yı düşürmeyen STK’lara ve necip milletimize gönülden teşekkür ederim.
Ayasofya Camii’nin ibadete açılmasıyla, farklı milletlerin kültürüne ne kadar saygılı olduğumuz da göz önüne serilmiştir.Cami içinde Batı kültürünü sembolize eden şekil ve resimlere geçmişte dokunulmamış, şimdi de dokunulmayacak, led ve su teknolojisi kullanılarak saklanacak, belirli günlerde de ziyaretçilereaçılacaktır.
Ecdadımız, Ayasofya’nın çan kulesini dahitahrip etmemişlerdir. 1847-1849 yılları arasında gerçekleşen tamirde İsviçreli mimarlar Bizans devri mozayiklerinin hâlâ çok iyi durumda olduğunu görmüşler ve hayranlıklarını dile getirmişlerdi.
Danıştay’ın vermiş olduğu Ayasofya Camii kararının ardından Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın şu cümleleri tarihi önem taşımaktadır:
"Esasen Tek Parti döneminde alınan bu karar TARİHE İHANET olmanın yanında hukuka da aykırıydı. Çünkü Ayasofya ne devletin, ne de herhangi bir kurumun malı değil, vakıf mülküdür."
Öyle düşünüyorum ki Cumhurbaşkanımızın bu cümleleriaynı zamanda Ayasofya misali yeni fetihlerin de habercisidir.
Fabrika ayarlarımıza geri dönmeye başladığımız bu günlerde sembolik anlamı olan bir konuyu da gündeme taşımak istiyorum. Her ülkenin bir arması vardır. Ancak köklü tarihi olan Türkiye’nin bir arması bulunmamaktadır. Bu hususta Türkiye’ninOsmanlı armasını kullanılmasını teklif ediyorum.
Ayasofya’nın ibadete açılmasından herkesin memnun olması beklenemez. Aykırı görüşler elbette karşımıza çıkacaktır.
Ayasofya Camii’nin ibadete açılmasını hazmedemeyen ama açık açık da ifade edemeyen bir güruh, “mademki ibadete açılabiliyordu, niçin 18 yıl beklendi” sorusuyla rahatsızlığını dile getirmektedir. Bunlara cevap olarak şunu söyleyebiliriz: “Doğum dokuz ayın ardından gerçekleşir. Eğer doğum dokuzuncu ayda değil de beşinci ayda gerçekleşse bu düşük olur ve çocuk hayat bulmaz.” Geldiğimiz noktada özellikle uluslararası ilişkiler ve siyasi açıdan uygun ortam oluştuğu için Ayasofya Camii’nin açılışı bugün gerçekleşmiştir. İlginçtir, bu soruyu soranların “Ayasofya ibadete niçin kapatıldı” sorusunu sormazlar.
Açıktan tepki gösteremeyen ama karın ağrısının olduğunu da saklayamayan bir grup “Ayasofya açıldı diye zengin mi olduk, karnımız mı doydu” gibi sözlerle rahatsızlığını dile getirmektedir. Onlara, “Ayasofya kapatılınca zengin mi olmuştunuz, karnınız mı doymuştu?”sorusunu sormak gerekir.
Mehmet Kumaş