
Sokrates’ten O. J. Simpson’a Yargılamanın Tarihi”; Dava!
Şüphesiz değişen her şey gibi yargılama usulleri ve cezalandırma yöntemleri de değişmiştir. “Dava: Sokrates’ten O. J. Simpson’a Yargılamanın Tarihi” bunu hatırlatıyor. Sadakat Kadri tarafından yazılan kitap, verdiği örneklerle yargılama şekillerini ve cezalandırma yöntemlerinin tarihsel sürecini akıcı bir dille anlatıyor. Tarihin sayfalarına hapsolmuş ve şimdilerde pek hatırımıza gelmeyen olaylar bazı yerlerde eğlenceli bir biçimde aktarılmış.
Eski Yunana Subjektif Bakılıyor
Kitap temel olarak Batı hukuk geleneğinden bahsediyor. Daha çok kıta Avrupa’sının sahiplendiği bu esasa ek olarak Anglo-Amerikan tarzı olan jürili sistemden de bahsediliyor. Ancak burada hangi yargılama şeklinin iyi hangisinin kötü olduğuna dair bir fikir tartışması yok. Yargılama ve cezalandırma hususunda ilk akla gelen örnek Sokrates örneğidir. Yazar bu konunun eksik bilgilerle günümüze taşındığı noktasında ısrar ediyor. Günümüz uygarlığı eski Yunanı kutsadığı, onu en üstün medeniyet olarak gördüğü için bazen hangisi doğru hangisi yanlış ikileminde kalmıyor değiliz. Şeffaf, akılcı, özgürlükçü ve tam demokratik olarak nitelendirilen bu döneme ait çekince koymak ve o dönemi hak ettiği şekliyle eleştirmek Batı’nın kutsal köklerine hakaret sayılıyor. Sokrates’in savunması da biraz öyle. Platon’un subjektif yorumlarını bir kenara bırakırsak eğer böyle bir olay yaşanmışsa çoğu zaman bunun münferit bir hukuk kazası olduğu ima edilir. Sokrates’ e ölüm cezası vermeye kurulmuş bir mahkemenin savunmanın iyiliğine ya da kötülüğüne bakmayacağı açıktır. Bu durum dünya yüzeyinde pek çok defa özellikle ara rejim dönemlerinde kurulmuş sözde mahkemelerde yaşanmıştır. Burada bir başka hukuk garabeti olarak değerlendirilen Yassıada yargılamalarını hatırlatmak isterim. Sokrates konusu Platon aracılığıyla öğrendiğimiz bir konu ve henüz hakkında bahsedilen başka bir kaynak da ortaya çıkmadı. Platon’un onun öğrencisi olduğunu da dikkate aldığımızda neyin doğru neyin yanlış olduğuna inanmak güçleşiyor. Fakat bu Batı medeniyetinin ölçüsüz ve merhametsiz cezalandırma yöntemlerinin varlığını değiştirmiyor. Roma’da borçlu olan bir kişinin mallarıyla beraber kemiklerinin de bölüşülmesi size bir fikir veriyordur umarım.
Avrupa’nın Tarihi Hunharca Öldürülmüş Masumlarla Doludur
Yıllar ilerliyor ama Avrupa vesayetten bir türlü kurtulamıyordu. Zalim, otokrat, dediğim dedik, gücünü “Tanrı’dan” alan krallara alternatif bu kez de ruhban sınıfı bu role soyunuyordu. Cadılar, kurt adamlar, vampirler Avrupa’nın uydurduğu gerçek olmayan varlıklardı ama öyle oldukları gerekçesiyle cezalandırılanlar gerçekti. Avrupa’nın tarihi boşuna boşuna işkence edilmiş ve hunharca öldürülmüş masumlarla doludur. On yedinci yüzyıldaki uygulamalar bu denilenlere delil teşkil etmektedir. O dönem Avrupa’da birinin cezalandırılması için suça değil suçlamaya ihtiyaç vardı. Herhangi bir sebepten suçlanmış kişi eğer ki ruhban sınıfına mensup değilse cezalandırılmaktan kurtulamıyordu. Bu noktada itiraf mekanizmasının cezalara meşruiyet kazandırdığını belirtmem gerekiyor. İtiraf olmazsa işkence yoluyla o itiraf alınıyor ve “suçlu”nun suçunu kabul ettiği varsayılarak ceza veriliyordu. Herhalde delil yok diye ceza olmayacak değil. Herkesi aynı dönemde ve hatta daha önce Osmanlı adalet sistemine bakmaya davet ediyorum. Aramızda yıllar değil yüzyıllar var.
Hayvanlar ve Ölüler de Yargılanıyordu
Jürili yargılama uygulaması on üçüncü yüzyılda başlar. On kişi kişilik iyi adamlar grubu suçluyu suçsuzu ayırt edecek ve adaleti sağlayacaktı. Neden on iki kişi olduklarına dair tartışmalar devam etmiş kimi havarilere, kimileri de İsrail kabilelerine atıfta bulunmuştur. Bu sisteme karşı itirazlar uzun süre devam etmiş ama sonuç elde edilememiştir. İşkence yöntemi yetkililere daha cazip geliyordu. Bu şekilde yargılama uzuyor, on iki kişinin gönlü olana kadar aradan epey zaman geçiyordu. Adaletin tesisi için muhakkak bir ceza gerekliydi. Ancak Avrupa’da tek tip yargılama usulü yoktu. Kıta Avrupa’sı Roma hukukuna devam ediyordu. İngiltere’de ise jürili yargılama usulü vardı. Avrupa, yargılama hususunda epey ileri(!) gitmiş insan olmayan varlıkları da yargılamış ve hatta cezalandırmıştır. Balıklar, karıncalar, domuzlar, boğalar, atlar, inekler de bundan nasibini alıştır. Hatta ölüler de…
Yassıada ve Diğerleri
Yirminci yüzyıl ise davalar yüzyılı olarak değerlendirilebilir. Stalin’in muhalifler üzerinde kurduğu baskı çeşitli cezalandırma yöntemleriyle kendini iyice belli etmişti. Stalin’in paranoyaları suçlu suçsuz ayırdı olmadan kan dökmeyi meşru kılıyordu. Troçki suikastı için de benzer şeyler söylenebilir. Nürmberg mahkemeleri ve dağılan Yugoslavya’da çıkan iç savaşın ardından kurulan soykırım mahkemeleri ve O. J. Simpson’un yargılandığı dava bu yüzyıla damga vurmuş yargılamaları barındırır. Kitapta yok belki ama bizlerin unutamayacağı Yassıada yargılamaları da tarihteki yerini almıştır. Darbecilerin kurduğu bu utanç mahkemeleri halka ve çoğunluğun fikrine meydan okuyan kararlarla sonuçlanmıştır.
Kolektif Kitap’tan çıkan “Dava: Sokrates’ten O. J. Simpson’a Yargılamanın Tarihi”, değişik zamanlardaki yargılama ve cezalandırma usullerini güzel bir dille anlatan sıkılmadan okuyacağınız güzel bir kitap.