Eşkıya yazdı; "İhanet bir bilmecedir..." (4)

Eşkıya yazdı; "İhanet bir bilmecedir..." (4)

Sonunda olanlar oldu; Bir sabah uyandığında, yatağında kendini bir böceğe dönüşmüş olarak buldu...

ic-manset-baslik.png

 

"FGülen'e, ÇBir'e ve diğer katillere karşı nazik olalım lütfen!..."

-I-

-Evet, ne diyorduk en son Şemsettin?

Şemsettin: -Eşkıya’ya karşı altıokçuların safına geçip ordan tweet atmış diyordunuz abi…

-Ha evet, bu hasedden kıçı başı dağıttığı zaman içgüdülerini kontrol edemiyor, n’apacağını şaşırıyor… Ağzı ve üslubu da son derece pis/galiz olan bu “silik Sinsi”, en son, “küfür-hakaretin” kötü bir şey olduğunu keşfetmiş(!) bak bak bak!

Ne diyor; “Kimseye katil bile olsa hakaret edilmez, insani haysiyeti ile oynanamaz. FGülen’e, ÇBir’e, İKaradayı’ya bile küfür etmeden konuşun” diye, Eşkıya’ya yapılan haksızlığa itiraz edenlerin tweetlerini alıntılayıp, onlara “kibarlık dersi”(!) veriyor…

Şemsettin: Abi olamaz! Bu kadar da olamaz yani?

-Birisi buna deseydi ki, “Lan olm, Eşkıya’ya hasedinden ne halt yediğini bilmiyorsun tamam da, bu destek verdiğin adamın kim olduğunu biliyor musun, “….”lerin yıldızı filân olduğunu?..” Gerçi senin için “bilsen” de bir şey fark edeceğini sanmıyoruz, senin için burada önemli olan “destek vermeye” çalıştığın adamın “……”lerin yıldızı olması değil, Eşkıya’ya olan, zaman zaman kontrol edemediğin hasedin-fesadın…

Bu zamana kadar aklına gelmeyen "nezâket ve kibarlık", Eşkıya'ya yapmadığı bir şey isnad edilince mi aklına geldi, sen ne ara bu kadar "kibarlaştın"(!), nasıl bir anda, "katillere bile hakaret etmeyelim, nazik olalım"(!) mertebesine yükseldin olm dese?

Şemsettin: -Abi inanamıyorum ya! Gerçekten bu nasıl bi şeymiş böyle ya!

-Bundan her şey beklenir, bütün kamuoyunun bildiği şeyi -sözkonusu hakaret ifadesini Eşkıya’nın kullanmadığını-, bu bilmiyor olabilir mi? Biliyor tabii ki…

Dedim ya, adam pavyon fedaileri ile bile birleşebiliyor…

(Ha bu arada bu, “benim İ..a ile bi alakam yok” diyen birine de, “ben iyi yazı yazarım, istersen seninle de birleşelim” diye teklif götürmüş… Sonucu bilmiyorum şimdilik…)

Neyse, işte en son, “ÇBir’e de, Gülen’e de karanfil uzatmalıyız, karanfilin sapını da kıçımıza sokmalıyız” kıvamında duyar kasan, bir anda “kibarlık budalası” kesilen bu adamı bilmeyenler, bunun, ağzının ve üslubunun ne kadar pis, galiz olduğunu bilmeyenler de bunu “nazik ve kibar”(!) efendi biri sanacaklar…

(O forumlarda yazdığı yazılardan birini görenler ne dediğimi zaten hemen anlayacaklardır... Hani argoda bir deyim var, "filanın ağzına düşeceğine, Kasımpaşa'nın lağımına düş" diye, o derece pis bir ağzı ve üslubu olan biri, bir anda böyle, "kibarlık ve nezâket dersi"(!) vermeye başlayınca, duygulanıyor insan haliyle... asjdhkjjkhmnjh...)

Dergide, "O'na seranad"(!), forumlarda, "Benim (O'nunla) ile bir alakam yoktur..."

-II-

Nasıl “sinsi” bir karakter ile karşı karşıya olduğunuzu anlamanız için olayı biraz daha açalım…

Geçen bahsetmiştim, hani bu, “O’na seranad” filân yapıyor diye ya…

Şemsettin: Evet abi?

Dergi sayfalarında bayağının bayağısı bir üslupla “O’na Seranad”(!) yapan bu adam, internet-forum ortamlarında, müstear isimlerle KİM’e ihanet ederken, Eşkıya tarafından süç üstü yakalanınca, uzun bir süre durumu kurtarmaya-kendini unutturmaya çalıştı…

-Nasıl yani abi ya? Hem KİM’e “seranad” yapıyor, hem de…

-Evet evet, hem de o forum ortamlarında, “Ben İ (..) daaacı dilim, ben bd baaalısıyım, İbdasız Bdcilik olur, hem de çok iyi olur, pek güzel olur, bakın işte yaptık, gördüğünüz gibi pekala oluyormuş” diye fitne fesat kaynatıyor, gençleri zehirliyordu…

Şemsettin: Peki bunların “belgesi” var mı abi?

-Var var…

(Bu arada, bana bık bık eden kardeşler, bana bık bık edeceğinize, bir insan nasıl bu kadar riyâkar, sinsi, iki yüzlü olabilir diye, kendi kendinize ve bu “sinsi Fransuva”ya sorun!)

(Önemli bir ayrıntı..

-III-

Şu ayrımı da yapmalıyız ki, “Şeyh abimiz” bu “sinsi Fransuva”ya karşı, çok temiz ve ehl-i insaf-ehl-i vicdan biri kalır… Aradaki fark o kadar büyük yani…

Bu sinsi Fransuva’nın bayağılık ve kabalıkları yanında… Şemsettin, bu konuyu hatırlat, ilerde detaylandıralım...)

Sonunda olanlar oldu

-IV-

Ahlâkla, erdem ile, doğru ile, utanma-haya ile hiçbir bağı kalmayan “sinsi Fransuva” bir zaman sonra geçirdiği değişimin-dönüşümün somutlaşacağını hiç düşünmemişti…

Sonunda olanlar oldu;

"Sinsi Fransuva", bir sabah uyandığında kendini yatağında pis bir böceğe dönüşmüş olarak buldu… Kendi kendine, “ulan n’oldu bana böyle” diye şaşkınlıkla, etrafında bir ayna aramaya koyuldu… Kafka’nın böceği bile “meşhur bir böcek, ben niye böyle kimse tarafından bilinmiyorum, halbuki gırtlağına  kadar şöhrete ve servete boğulmuş  yazarın yazılarını da ben yazıyordum, n’oldu, ben niye böyle sinsi silik kaldım buralarda, en sonunda da bir böceğe dönüştüm” diye, masaya yumruk atacaktı ki, yumruğu olmadığını, ellerinin de böceğin ayaklarına dönüştüğünü fark etti…

Yatağın içinde bir sağa bir sola şaşkın şaşkın dolaşıyor bir yandan da kendi kendine söyleniyordu; “Beni niye kimse adam yerine koymuyor, muhatap almıyor, kimse bilmiyor mu ne kadar "önemli işler" yaptığımı, adamın yazılarını biz yazdık, o meşhur oldu, servete gömüldü, “Şey(h)” desen uçtu gitti, ben hala yerlerde “sürünüyorum”… “İbrikçi” desen, adam sürekli “ayyaç basıyor”, İslamcı önderliği kaptı kaçtı, ileriye doğru sürükleyip götürüyor, “sünepe” olan da kendisi değil, “İslamcılar”… Eee ben niye burada kimse tarafından bilinmeyen, adam yerine konulmayan bir şeye dönüştüm, ama haksızlık bu” diye söyleniyordu…

Birden yine aklına Eşkıya düştü, “hep onun yüzünden” diye düşündü, adamı bütün Türkiye’de kim var kim yok onu savunuyor, beni kimse adam yerine koymadı, halbuki ne kadar “önemli işler” yaptım ben, bundan niye kimsenin haberi yok, niye bunu bilip beni adam yerine koyup muhatap almıyorlar… Niye bana, "Yahu Fransuva sen var ya Türkiye'nin istikametini değiştirmiş bir adamsın" diye hakkımı teslim etmiyor, niye niye niye! 

Acaba "müstear" isimlerle yazdığım için, benim ben olduğumu bilmiyorlar mı? Ama olmaz ki, bu kadar da cahillik olmaz ki, siz benim ne kadar "önemli işler" yaptığımı, siyasetin kaderini değiştirdiğimi, hatta zaman zaman dünya siyasetine bile yön verdiğimi bilmiyor musunuz, neden bilmiyorsunuz?

Neden böyle bir böceğe dönüştüm ben, neden bir zamanlar hiiiç adam yerine koymadığım bu adamlarla "birleştim", niye birleştim, bunlar da bana az sövüp saymamışlardı, neyse ki bunları bilen kimse kalmadı, niye fark edilmiyorum ben... Ben, halbuki ben de "uçmak" istiyordum, ben de sürekli menkıbe anlatmak istiyordum, ben de sevapları zulalayıp, ibadet-ticaret yarışına katılmak istiyordum... Şimdi herkes benim esnaflık yaptığımı düşünüyor, halbuki ben, siyaset, tarikata, oooo, nasıl yön verdim nasıl, nasıl... Niye uçamadım ben, halbuki ne güzel, "O'na seranad" bile yapmıştım.... Tanrım niye niye niye! Kızgınlıktan tekrar yumruklarını sıkmak istedi, olmadı, artık ellerinin yerinde, bir böceğin ayakları vardı. "Nasıl böyle bir böceğe dönüştüm ben Tanrım!" diye söylendi! Tekrar bir ayna aramaya başladı... Sonra, bir ânda gözleri parladı, "Ulaaa bu bir rüyadır belki de" diye düşündü... "Tanrım n'olur bu bir rüya olsun!" dedi fısıltıyla... 

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.