
Eşkıya yazdı; Cevap bekleyen sorular?
Ne oldu da, otuz kırk yıllık mücadeleden sonra, bir zamanlar omuz omuza kavga eden yüzlerce insandan, iki kişi yan yana gelemez oldu?
-Kim bu ezik-sinsi homongolos?
-I-
-Aslında ne diyorum biliyor musun Şemsettin, böyle normal bir şekilde, nezaketle, tane tane, hiç ağzımı bozmadan, küfür ve hakaret sayılabilecek kelimeleri asla kullanmadan bu “lepegeliliği” tarif etmem lazım diye kendi kendime telkinde bulunuyorum, fakat konu böyle açılınca, bir bakıyorum ki...
Şemsettin: -Yani aslında her türlü küfrü, yüzlerine tükürülmeyi hak etmediklerinden değil de, pisliği temizleyelim derken, pislik bulaşması gibi bir duygu abi bu…
-Evet, Şemsettin sanki onun gibi bir şey, yani pisliği temizleyeyim diyorsun, bir bakıyorsun, üstüne başına da bulaşmış… Hani KİM diyor ya;
“Kıymet çamura düşmüş… Eğilip alsam mı? Çamur bulaşır… Almasam, kıymet çamura bulaştırılmış” durumu bir nevi yani…
Şemsettin: -Bu “homongolos” kim abi?
-Bu aslında bir roman karakteri, çirkin, hissiz, kof bir kibir içinde, aynı zamanda salak böyle öküz gibi bir tip… Ama bizim burada kullandığımız anlamı, üretilmiş değerleri öküz gibi harcayan, insani bir duyarlılığı kalmamış, kapris ve komplekslerini “din” zanneden, KİM’in gölgesinde yuvalanmış üç buçuk –rakamla 3.5- karaktersiz pislik bir zihniyet… Hani, birbirini yansıtan, bir karakterin, üç buçuk farklı görüntüsü gibi bir şey, mesela; adam değil de, “adamcık…”
Şemsettin: Sinsi ve silik bir karakter yani… O zaman bu şahsı biraz daha “somutlaştırmanız” lazım abi, yanlış adrese gitmesin…
-“Somutlaştırırız” hele biraz ilerleyelim, bu sinsi homongolos, kendi ürettiği cerahatte kendisi de boğulmaya başlayınca, “meşhuuur yazar filanın yazılarını ben yazıyorum biliyo musunuz?” diye etrafındakilere fısıldamaya başlamış… Tabii bütün para, itibar(!) şöhretli meşhur yazara gidince, bu ezik sinsi artık, “ben de az buz adam değilim”(!) ama siz bunu bilmiyosunuz” moduna girip çaktırmadan aralarındaki “anlaşmayı” bozmuş…
(...)
Hayati derecede önemli bir soru:
-"Tek tek Müslümanların bir araya gelince "cemaat-toplum" olmamaları ve sadece kalabalıktan ibâret kalmalarının sebebi..." nedir?
Aslında benim bu soruya, doğrudan tek cümlelik bir cevabım var, fakat şimdilik, "cevabı", yapılan "öküzlüğün" boyutu ile doğrudan "irtibatını" göstermek için "yarına" bırakıyorum...
"İki kişiyi yan yana gelemez hâle getiren, nedir, kimdir, kimlerdir?
-II-
(…)
Neyse, hayati derecede önemli gördüğümüz asıl meseleye giriş yapmaya çalışalım;
-Normalde toplum içine çıkması bile yasaklanması gereken tiplerin, toplum önüne çıkıp “din-diyanet” anlattığı(!) garip bir devirde yaşıyoruz Şemsettin…
Bütün şiddetiyle “âhir zaman”da yani…
Bir de bu rezaletin, KİM’in gölgesinde yuvalanmış olanları var… Düşünüyorum, bunun da “âhir zaman”dan başka bir açıklamasını bulamıyorum doğrusu…
İslâm’la, fikirle, düşünce ile, insanlık ile uzaktan yakından bir alâkası olmayan bu “homongolos” zihniyetin, İslâm’a verdiği zarar o kadar büyük ki, buna anlatmak bir hayli zor gerçekten…
Bu gevşek karakterli tipler nerde türedi, ne ara türedi, hangi mağaradan kaçtı, bu anlattıkları dini “nereden-neresinden” öğrendi(!), öğrenmekle kalmayıp bir de “öğretmeye”(!) başladı?
Hadi onları geçelim, bir fikir ve aksiyon mihrakı çatısı altına ne ara “pislik yuvaları” inşa edip etrafa fitne-fesat üflemeye başladılar?
Kim bunlar, dertleri nedir?..
Bunların hepsi “muamma”(!)
Cevap bekleyen sorular?
-III-
Neyse, lâf uzayacak, o yüzden meseleye doğrudan girelim ve hepimizi ilgilendiren, hayatî derecede önemli o soruyu soralım;
-Geldiğimiz nokta itibariyle, iki kişiyi yan yana gelemez hâle getiren, nedir, kimdir, kimlerdir?
Bu “fitne-fesat, haset dedikodu” ortamının kaynağı, merkezi-merkezleri neresidir?
Soruyu biraz daha netleştirelim:
Birliği, bir olmayı, güç olmayı, dayanışmayı, yardımlaşmayı, toplanmayı, “topluluk hakikatini temin etmeyi”, mücadelenin amacının bu hakikati temin etmek demek olduğu bir mücadele ve anlayış sahasına, bu “fitneyi” kim, kimler soktu? Ki bu yüzden iki kişiyi bile yan yana gelemez hale getiren bu ortamı kim, kimler oluşturdu?
Hakikatin sesi niye bu kadar kısık, dedikoducu, fitneci ve şarlatanların, sinsi eziklerin gürültüsü niye bu kadar fazla?
-“Sen bir devsin, kalk ayağa dimdik doğrul ve sevin”
Diyen İslam ve imân mihrakının etrafına, “saklan, fıs fıs yap, çömel, dağıl, bir araya gelme, amuda kalk, esnaflık yap, yalan söyle, iftira at, riyâkarlığı elden bırakma, yüksek sesle konuşma, ben çok ezik biriyim, gel biraz fitne yapalım, dedikodu yapalım, belki ezikliğime merhem olur” diyen bu aşağılık kibir ve kapris budalaları nasıl yerleşti, nasıl mekân tuttu, nasıl onların mânâsını ve mücadelesini, -onların adı sanı etrafına, yükselttiği değerler üzerine çöreklenerek- etkisizleştirdi?
İnsanların ayağa kalkmasını, dimdik doğrulmasını, dünyaya meydan okuyan bir fikir ve aksiyon etrafında kahramanca duruşunu, hangi “mağdurun” ve onun arkasındaki “ezik-silik-sinsi gevşek karakterli homongolos”lar bozdu?
Bunun "gerçeği" nedir, gerçekliği ne kadardır, bu sinsi-ezik Homongolos'un uyuz illeti gibi, tek temasla bulaştırıp yaygınlaştırdığı zarar-ziyân ne boyuttadır
*
Nasıl oldu da üç buçuk şapşal, ensesini göstererek “yazılar yazan”(!) yazdığı yazıları kendinden başka kimsenin okumadığı, fakat yazılarının CB tarafından okunup, çaktırmadan onun tarafından kullanıldığını(!) söyleyen, öküzlüğün bile yanında gayet sağlıklı ve makûl kalacağı zavallılıklara “mücadele”(!) şeysi yakıştırdı…
Kimdi bu “homongolos” üç buçuk gevşek karakterli zihniyetin “somut” eşhası?
Dünyaya meydan okuyan insanlar, nasıl oldu da “iki kişi bir araya gelemez” bir iklimin esiri oldu?
Son derece önemli bir soru değil mi?
Bunu, KİM’in Haliç fotoğrafı ile birlikte düşündüğünüzde, bu derece yoğun bir ilgi ve alâkanın, bu kadar kısa sürede, kim, kimler tarafından nasıl “pörsütüldüğü”, yok edildiği, dağıtıldığını bilmek, konu ile igili herkesin hakkı değil mi?
KİM’in kendi mücadelesi ile doğurduğu bu birikim, bu kitle, bu insanlar, nasıl oldu da, bu kadar kısa bir zaman içinde, “dağıtıldı”, yok edildi?
Bu zehirli iklimin oluşmasında en çok kimlerin emeği(!) ve katkısı(!) var?
İki buçuk “çiş adamı” ile bu “homongolos” arasındaki “duygusal yakınlaşma”nın bunda her hangi bir etkisi var mıdır?
Diğer taraftan, KİM’in, “hayatının mânâsı” olan mücadelesinin gölgesine yuva yapmış, “devrimci prestiji”, mamacı karakterlerine malzeme yapan, O’nun gölgesinde, kameralara el sallayan ve O’nun davasına ve mânâsına pislik yapan bu ahmak-çıkarcı zübükler kimdir, kimlerdir?
Eğer bunları bilmezsek, bu derece şanlı bir geçmişe sahip, bir imân ve aksiyon mücadelesi içinde bulunmuş insanların, bugün geldiğimiz nokta itibariyle, “niye iki kişinin yan yana gelemez olduğu?” bir ortamın esiri oldukları, bu zehirli iklimi kimin oluşturduğu sorusunun doğru cevabını veremeyiz diye düşünüyorum…
Burayı iyi anlamamız, bu tesbit ve teşhisi doğru yapmamız lâzım!
Ne oldu da, otuz kırk yıllık mücadeleden sonra, bir zamanlar omuz omuza kavga eden yüzlerce insandan, iki kişi yan yana gelemez oldu?
Burada ne var, nasıl bir şey var, bir “sistem” operasyonu mu, bir takım gevşek karakterli, efemine tiplerin arsızlığı, ahlaksızlığı, dedikoduculuğu, fitne ve fesadı mı var, yoksa bizim, sizin, kimsenin bilmediği başka bir şey mi var?
Ne oldu da böyle oldu?
Bunu anlamak zorundayız, bunu anlamaya çalışmak zorundayız, bu sorunun “doğru cevabını” bulmak zorundayız!
Evet, sorular bunlar…
Bunları ortaya bırakıyoruz…
Bu sorulara ne diyelim;
“Cevap bekleyen sorular” mı, “cevabı bilinen sorular” mı, “cevapsız sorular” mı, yoksa, “sorulması istenmeyen sorular” mı diyelim?...
Soru şimdilik burda dursun, yarın "cevabını" aramaya devam edeceğiz...
-Geldiğimiz nokta itibariyle, iki kişiyi yan yana gelemez hale getirenler kimdir, kimlerdir?
Bu fitne-fesat-hased, dedikodu merkezi nerededir, hangi "Homongoloslar" tarafından işletilmekte, gönüldaşlar arasında birliğin, dayanışmanın önü kesilmektedir?
"TOPLULUK HAKİKATİ"ni temin etme çabasının önüne dikilen bu "Homongoloslar", insanlıktan ve İslâm'dan bir gram nasib almamış bu "ezik-sinsi, fitneci"ler kimlerdir?
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.