
Ufuk Coşkun: Eğitim senin değilse, yeni nesil de senin değildir!
Yeni nesil bozukmuş, acayip huyları varmış, AK Parti’ye de oy vermiyorlarmış. Sanırsın Mars gezegeninden geldi bu gençlik. Bittiyse senin yüzünden bitti. Huyu suyu değiştiyse senin yüzünden oldu.
Fulbright, Eğitim ve Ayasofya
Son on yıldır haklı olarak CHP’nin her türlü ülke karşıtı sözüm ona muhalefetini dillendirenler, Ekrem İmamoğlu’nun ağzından çıkan her cümleyi gündem edenler, sabah akşam CHP ile yatıp kalkanlar, tüm İzmirlileri CHP’den sayıp atarlananlar,arada da “gençlik elden gitti” diyerek haykıranlar bir gün olsun hâlihazırda yürürlükte olan CHP eğitim sistemine iki çift laf etmedi.
Ümitsiz vaka olan sosyal medyasını geçtim, muhafazakâr camianın medyasına şöyle bir göz gezdirin -Milat Gazetesi hariç- bir tane eğitim yazarları yoktur, bir kez olsun eğitim sistemine yönelik eleştirel bir programları nasip değildir.
Dahası CHP eğitim sistemini sayfalarında öve öve bitiremezler.
Ama gençlere geldi mi mangalda kül bırakmazlar.Yeni nesil bozukmuş, acayip huyları varmış, AK Parti’ye de oy vermiyorlarmış. Sanırsın Mars gezegeninden geldi bu gençlik. Bittiyse senin yüzünden bitti. Huyu suyu değiştiyse senin yüzünden oldu.
Savaş Ay’ın 90’lı yıllarda çektiği belgeselle gençleri tehdit edenler 2020 yılında değişen dünyanın farkında değiller mi acaba? Gazı biten tüp yüzünden mağdur olacağını kestiremeyen bir gençlik mi var karşımızda?
Ekrem İmamoğlu’nun peşine takılıp, ağzına bakmaktan bu zihniyetin eğitim politikalarını bir kez olsun gündeme getirdiniz mi? Biriniz çıkıp, 1924 yılında o günün paradigmasına göre temelleri atılan eğitim sisteminin 2020 yılında neden hala sürdürülmek istendiğini sorguladı mı?
Bugünün dünyasına hitap edemeyen pozitivist eğitim anlayışını gündeme taşıdınız mı?
Tarihinizi, kültürünüzü, değerlerinizi, karakterinizi, yeteneklerinizi körelten bu sistemin kime ait olduğunu hiç düşündünüz mü?
1973 yılında yürürlüğe sokulan ve tüm eğitim hayatını tanzim eden Milli Eğitim Temel Kanunu’nun bugünün dünyasına hitap edip etmediğini sorguladınız mı?
27 Aralık 1949’da Türkiye ve ABD hükümetleri arasında eğitim komisyonu kurulması hakkında yapılan bir anlaşma ile eğitimi CIA’nın emrine verenler kimlerdi? Ne karşılığında?
Daha evvel de gündeme getirmiştim, kısaca hatırlatayım.
1947-49 yıllarında Sovyet tehdidine karşı Türkiye’yi bölgede kullanmanın ilk adımı olan Truman doktrini ve Marshall planı çerçevesinde Türkiye’ye yaklaşık 152,5 Milyon dolar yardım yapıldı.
İşte bu yardım adı altında verilen paralar ağır anlaşmaları da beraberinde getirdi. ABD, bizden en mühim kurumlarımızdan biri olan “eğitimi” istedi.
Çünkü Amerikan kültürünün aşılanması, zihinlerin köleleştirilmesi, uyuşturulması ve toplumda ciddi bir bilinç kaymasının yaşanması için eğitim bulunmaz bir fırsattı/araçtı.
Dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü tereddüt dahi etmeden bu anlaşmayı imzaladı. Anlaşmanın 1. Maddesine göre; “Komisyon’un giderleri Türkiye’nin ABD’ye olan borcundan karşılanacaktı.” Şuna bakın bir de parasını bize ödetiyorlar!
5. madde; "Komisyon; 4’ü Türkiye vatandaşı, 4’ü ABD vatandaşı olmak üzere 8 üyeden oluşacaktır. ABD’nin Türkiye’deki diplomatik misyon şefi, komisyonun fahri başkanı olacak ve komisyonda oyların eşit olması halinde kararı komisyon başkanı verecektir!”
Komisyonun ABD vatandaşı olan 4 üyesinden ikisinin elçilikten seçilecek olması yeterince açık değil mi?
Bu komisyonun görevi, Türk çocuklarının ilk, orta ve lisede okuyacağı derslerin müfredatını yani programını belirlemekti. Projenin mimarı; dönemin ABD başkanı Truman’ın meşhur doktrinini “eğitim ve kültür” alanında projelendiren kişi olan senatör William Fulbright’tı.
Bu adam aynı zamanda Latin Amerika ülkelerinde de benzer projeleri ile bilinen sömürgeci bir isim.
1994 yılında eğitim dünyasına giren Milli Eğitim Geliştirme Komisyonu’nun 60 personelinden 40’ı Amerikalı idi.
Peki, bir tane gazetecimiz, siyasetçimiz çıkıp;“Bu anlaşma hala yürürlükte mi? Faaliyet alanı nedir?” Şeklinde bir soru sorabiliyor mu?
Ama Ekrem İmamoğlu, Canan Kaftancıoğlu, Kemal Kılıçdaroğlu eleştirisi yapmak, küfürler savurmak daha kolayımıza geliyor. Çünkü burası külfet gerektiren, çalışma gerektiren, zahmet ve cesaret gerektiren bir alan.
Sonra da çıkıp “Reis! Aç artık şu Ayasofya’yı” “Ayasofya esir” Ayasofya garip” türünden hamasetler savuruyoruz. Sen Ayasofya’ya layık mısın onu söyle evvela! Sen kendini düzelttin mi? 24 saat Ekrem İmamoğlu’na sövdüm diye zafer elde ettiğini mi sanıyorsun?
Fethi unutturan eğitim sistemine iki çift laf edemeyen, Fatih’i tanımayan, gözü makam-mevkiden başka bir şey görmeyen, dava dediği ulvi yolu parayla yürüyen, üç tane taga yazdım diye kahraman kesilen sen, doğru söyle gerçekten hak ediyor musun?
Unutma. Türkiye’deki eğitim senin değilse yeni nesil de senin değildir.
Ufuk Coşkun / Parantez haber
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.