Ayasofya'da okunan ilk ezanı unutamadılar!

Ayasofya'da okunan ilk ezanı unutamadılar!

Bugün içimizdeki cibilliyeti bozuklarının “zulüm 1453’de başladı” demelerinin nedeni budur. Ezanı susturmalarının, minareden ciao bella dinletmelerinin nedeni de budur. Müslüman’dan, Türkiye’den, tarihten, milletten nefret eden bir taife bu.

Ayasofya’da okunan ilk ezanı unutamadılar

Bu toprakların sesi, nefesi, dağı, taşı, çiçeğidir ezan. Kutsalımızdır, yüreğimizin tacıdır. İstanbul’dur, Ayasofya’dır. Bağımsızlıktır, imandır, her diriliş dönemlerinin keskin sesidir. Bu toprakların neresine dokunsanız ezan sesi işitilir.

1 Haziran 1453 yılında o kutlu zaferin üçüncü günü, ezan seslerinin yankılandığı Ayasofya’da ilk Cuma namazını kıldıran Fâtih Sultan Mehmed Han, ezanı da hemen oracıkta okutmuştu.

Büyük şair Baki’nin ifade ettiği gibi;

Aldun hezar bütkedeyi mescid eyledun

Nakuus yerlerinde okuttun ezanları

 

İşte o gün Ayasofya’da okunan ezan, Batı dünyasını yasa boğdu. Bu onlara göre; "Dünyanın sonu" demekti. Artık Konstantinapolis’in hâkimiyeti Türklere geçmişti. Batı, Ayasofya’da okunan ezanı o günden beri hiç unutamadı.

Bugün içimizdeki cibilliyeti bozuklarının “zulüm 1453’de başladı” demelerinin nedeni budur. Ezanı susturmalarının, minareden ciao bella dinletmelerinin nedeni de budur. Müslüman’dan, Türkiye’den, tarihten, milletten nefret eden bir taife bu.

Bilirsiniz, 451 yılında toplanan Kadıköy Konsili, İstanbul Patriği ile Papa’nın denkliğini kabul eder ancak bu bir yıl kadar devam etti.  Sonrasında 1965 yılında Katolik ve Ortodokslar birbirlerini aforoz etme olayına son verdiler.

2014 yılında Aziz Andreas Yortusu’nda Papa Françis’in İstanbul ziyareti çok önemliydi. İki kilisenin birliği için bir adım atıldı. O gün Papa çok ilginç bir açıklama yaptı.

Uyum anlamına gelen Harmonia sözcüğünü kullandı. Ve bunun dünyaya hakim olacağını söylemişti. Sonra Saint Esprit Kilise’sinde yaptığı bir konuşmasında da Harmonia’nın Hz İsa olduğunu ifade etti.

Yani, İsa dünyaya hâkim olacak demeye getirmiştir. Peki, merkez neresi? Elbette Ayasofya!

Rum Ortodoksların ruhani lideri Bartholomeos ise 2014 yılında Ayasofya yeniden camii olursa mezhep farkı gözetilmeksizin tüm Hristiyan dünyasının büyük bir tepki verebileceğini söylemişti.

Avrupa Parlamento’sunun aldığı Ayasofya kararını biliyoruz. 2018’de Yunan vekil, Nikos Chountis’in önerisiyle; “Ayasofya’nın dini ve tarihi anıtının işlevinin değişimini ve camiye dönüştürülmesini destekleyen her aşırı görüşe karşı çıkıyoruz” diyerek kendilerince bir önlem almışlardı.

Şimdi burada iki önemli hususu bilmek zorundayız. Öncelikle Kudüs merkezli yeni bir dünya imparatorluğu projesinin merkezi gerçekte İstanbul’dur.

Çünkü bugün Ayasofya’da Melek Gabriel’in elinde tuttuğu “Glabus Mundi” adlı dünya küresi, papanın Harmonia/İsa ifadesindeki dünyaya hükmetme ve yeni bir tanrı imparatorluğu kurma simgesinin ta kendisidir.

Şimdi neden bunları hatırlattım. Bugün ezandan rahatsız olan ve sürekli camilere, kutsala saldırı düzenleyen içimizdeki kirli zihniyetin uzantıları işte bu büyük projenin aparatıdır da ondan.

Biz bu yılan gibi zehirli tayfanın geçmişini de biliriz.

Bir yazımda, bugünün Mithat Paşalarını, Namık Kemallerini, Tevfik Fikretlerini, Yunus Nazilerini, Nedimoflarını, Malak Hüseyinlerini, İsmail Kemallerini Mustafa Reşit Paşalarını iyi tahlil etmek durumundayız çünkü hala aramızdalar” demiştim.

 

145 yıllık demokrasi mücadelesinden” bahseden şahıslara dikkat çekmiştim. Ne olmuştu 145 yıl önce? Ne tür bir demokrasiydi bu?

Batı aşığı, İngiliz hayranı Mithat Paşaların 1876’da gerçekleştirdikleri darbe mi? 7 milyon İngiliz altınına ülkeyi satmaları mıydı?

Tevfik Fikret ve beraberindeki 89 kişinin Beyoğlu’ndaki İngiliz sefaretnamesine gidip İngilizler lehine gönüllü asker yazılmak için sıraya girmeleri miydi? Bugün de aynısını yapmıyorlar mı?

Bu demokrasi aşığı tayfa, Sirkeci İstasyonu'nda karşıladıkları İngiliz elçisinin arabasını atlara çektirmek yerine bizzat kendileri çekmemişler miydi?  Bugün de öküzler gibi onların çiftini sürmüyorlar mı?

Bugün de koskoca imparatorluğu 780 bin kilometrekareye sıkıştıran bir ihanet şebekesiyle mücadele ediyoruz. Türkiye ayakta kalabilmek için topraklarının dörtte üçünü gâvura teslim etmiş bir ülkedir. Öyle ki modernleşme operasyonlarıyla da kültür ve medeniyet birikimi heba edildi.

Eğer öyleyse önce bu ihanet şebekesini iyi tanımak zorundayız. Geçen gün sosyal medya hesabımdan ifade ettiğim gibi; Ellerine fırsat geçtiğinde, en ufak bir rehavetimizde, mala, mülke, makama ehemmiyet vermeye başladığımızda ne yapacaklarını kestirebiliyoruz değil mi? Çok uyanık olmamız gereken zamanlardan geçiyoruz.

Ufuk Coşkun / Parantez Haber

HABERE YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum