
O "birileri" kim? Ya Enis Berberoğlu konuşursa...
Türkiye'nin en karanlık ve kirli tezgahının arkasındaki "isim-isimler" bir bir ortaya çıkarsa? İşte o zaman, seyreyleyin gümbürtüyü!
Akşam yazarı Ahmet Kekeç, bugün, o "birilerinin" yüreğine indirecek soruyu yazısının başlığından sormuş;
"Ya Enis Berberoğlu konuşursa?"...
Tehlikeli ve birilerinin "aklını alacak" bir soru ve ihtimal bu... Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük skandal ve ihanetlerinden birinin karanlıkta kalan bütün yönlerini açığa çıkaracak bir soru...
Enis Berberoğlu konuşursa ne olur peki?
En hafifinden bazılarının yıllardır kazık çakmış gibi oturduğu o koltuk başlarına geçer ve soluğu Silivri'de alırlar...
İşte Ahmet Kekeç'in, Türkiye'nin en karanlık tezgahını aydınlatacak o soruyu başlığa çektiği bugünkü yazısından bir bölüm:
"Dikkat ettiniz mi? Enis Berberoğlu baştan beri uyumlu bir görüntü sergiliyor.
İlk tahliyede de böyleydi.
Şimdi de böyle.
İlk yapıcı konuşmasını adeta “partililer”in gözünün içine bakarak yapmıştı.
Şöyle bir şeyler demişti: “CHP’lilik bedel ödemektir. Ben de şimdi gidip hakkımda verilmiş 18 aylık cezayı tamamlamak için teslim olacağım.”
İyi de, nereye gidiyorsun?
Kendi hisseni ödeyince “cürüm” ortadan kalkıyor mu?
Güzeldir tabii...
Jestlerle ve mimiklerle donalı olmak güzeldir.
Ama yerde hesabı ödenmemiş bir sofra var. Bunun maliyetini kimlerle paylaşmayı düşünüyor Berberoğlu? Henüz hiçbir şey açıklamadı çünkü.
MİT TIR’ları skandalının arkasındaki ilişkiler ağını ya gizledi ya da faş etme gereği duymadı.
Daha önce de dikkat çekmiştim:
Enis Berberoğlu’na verilen ceza adalet duygularımızı zedeleyebilir, MİT TIR’ları kumpasının “casus” gazetecisi Can Dündar için daha az ceza istenirken ortaya çıkan “25 yıl” kararı “orantısız” bulunabilir, bu orantısızlık FETÖ’yle ilişkilendirilebilir.
Hatta “25 yıl az... Daha çok ceza almalıydı” denilebilir.
Hepsi kabul...
Fakat tartışılmayacak/tartışamayacağımız temel gerçek şudur:
MİT TIR’ları hadisesi, “bağımsız” bir devlet olan Türkiye Cumhuriyeti’nin “ulusal güvenliğine saldırıdır” ve düpedüz casusluk faaliyetidir.
Bu tür faaliyetler dünyanın her yerinde cezalandırılır.
Efendim, gazeteci “gazetecilik görevini” yapmıştır.
Doğrudur, gazeteci eline geçen belgeyi/görüntüyü yayınlamak ister... Ama yaptığı iş “ulusal güvenliği” ilgilendiriyorsa ve hele hakkında “yayın yasağı” bulunan bir konuda “gazeteciliğini” hatırlıyorsa, gazetecilik yapması gereken daha hayati konularda araziye uymayı tercih ediyorsa, bunun bedelini öder.
Hangi eylemin “gazetecilik”, hangi eylemin “casusluk” sayılacağı yasalarda belirtilmiştir.
Bu kadar nettir.
Bitmiştir.
Enis Berberoğlu, mahut “yasak belgeleri” Can Dündar’a servis etmekle suçlanıyor. (Can Dündar’ın ifadesine göre, “Belgeleri benden aldığını söyleyebilirsin. Çekinecek bir şeyim yok...” demiş. Belli ki, bir garantiyle konuşuyordu. Ya da cezalandırılmayacağını ve mutemet bir “el” tarafından “korunacağını” düşünüyordu.)
O belgeler, gökten zembille inmedi.
Mutlaka birileri tarafından üretildi ve Berberoğlu’na ulaştırıldı.
O “birileri” kim?
Enis Berberoğlu bunu açıklamalıdır.
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.