
Şükrü Sak yazdı; "N'apıyorsun evladım, birinci mısraına kafiye mi arıyorsun?"
Bülent Arınç ne demek istedi?
Neticede “gündem” dediğimiz bir şey var;
Medyada, sosyal medyada, televizyonlarda, siyasi -veya değil- “herkesin konuştuğu” konu anlamında...
E bu her zaman böyle olmuyor tabii;
Bir de “herkesin gündemi kendine” yönü var işin, bir yanda kıyamet koparken, diğer yanda bir bakmışsınız, -afedersiniz-“Habertürkte kim osurdu?” gündemin birinci sırasına çıkmış, herkesi almış bir merak?..
Kimin şaaptığını öğrenip n’apacaklar, o da ayrı bir merak konusu...
Yok, kimin yellendiğini öğrenice “bilgilenmiş” olmanın aydınlığı içinde huzura kavuşmuş olmak için değildir bu merak diye tahmin ediyorum, ama yanılıyor da olabilirim... Fiilin ekranlarda canlı yayında gerçekleşmiş olması, malum anekdotdaki gibi, “kafiye aramaya” da müsait değil... (Süleyman Nazif’in, bir sohbet ortamında kazara yellenen ve durumu kurtarmak için, anlaşılmasın diye, sandalyeyi gıcırdatmaya başlayan genç şiir heveslisine söylediği, -“Ne yapıyorsun evlat; yoksa birinci mısraa kafiye mi arıyorsun?” dediği meşhur anekdot...)
Şimdi, gerek medyada, gerek sosyal medyada sürekli bir “kafiye arayışı”nı andıran olaylar, bir bakıyorsun “gündemin birinci sırasına” yerleşmiş...
“Yerleştikten sonra ne olmuş?” Burası aşağı yukarı hepimize “mehçul...”
E tabii bir de “keyfiyet değeri” bakımından, -afedersiniz- “Habertürk’te kim osurdu” kadar bile bir değer taşımayan kişi ve olayların sabun köpüğü gibi parlayıp sönmesinden sonra, aynanın karşısına geçip, “vay ulan ben neymişim?” diye yüz hatlarını inceleyen “mahalle sakinleri” de zaman zaman “kafiye arayışına” girmiyor değiller...
Neyse... Uzatmayalım; Toplamda artık bilinen bir husus ki, “herkesin gündemi kendine...”
Bir de, Türkiye üzerine siyasi mühendislik projeleri kapsamında gündeme gelen-getirilen konular var...
Zaman zaman bunları ayrıt etmek de artık zorlaşıyor; kabul etmek lazım!
Örneğin Bülent Arınç...
Geçtiğimiz gün gündeme gelen tartışma üzerine sahneye çıkıp söylediği sözler?.. Hem zamanlama olarak, hem üslup olarak, hem de “hedeflediği” şey(?) açısından çok manidâr...
Arınç, kırk yıllık siyasi tecrübesi olan biri... Oturmasını, kalkmasını, konuşmasını, susmasını bilen bir siyasetçi...
Ağzından çıkan her sözün nereye gittiğini-gideceğini çok iyi bilen birisi...
Çoğu zaman, kelimeleri özenle seçer, ince eler sıkı dokur...
İşte bu Bülent Arınç ne dedi? Biliyorsunuz;
-“Bunlar yüzünden millet başörtüsünden nefret edecek” dedi.
Evet aynen böyle dedi...
Peki, sazına, sözüne çok dikkat eden, ağzından çıkanı kulağı duyan, ince eleyip sıkı dokuyan Arınç bu sözü niçin söyledi?
Önemli bir soru değil mi bu?..
Siz bugüne kadar, Ak Parti’ye karşı silahlı mücadele çağrısı yapan Ayşenur Arslan’dan tutun da Mine G. Kırıkkanat’a kadar, yaptıkları o kadar şeye rağmen;
“Bunlar yüzünden millet bu başı açıklardan nefret edecek” diyen bir cümle duydunuz mu?
Ben duymadım...
Burada, konunun en önemli odak noktası şu;
Bir yandan, “ayrıştırma, kutuplaştırma, toplumun fay hatları ile oynama” söylemleri ve buna dair kışkırtıcı çıkışlar eleştirilirken, diğer yandan Bülent Arınç’ın bu sözü?
Üzerinde düşünmeye değmez mi?
Söz açısından değil, “Ne yapmaya çalışıyorlar?” noktasından...
(Arınç'ın bu sözleri özellikle manşete çekilerek servis edildi, bu da çok ilginç...)
(Kaldı ki –varsayalım- o programda söylenen sözler yanlış, ki sahipleri özür dilediler malûmunuz. E Bülent Arınç bu durumda, “suçun şahsiliği” presinibini de mi bilmez ki? Böylesine sınırları belli olmayan bir “genelleme” yapar? Bütün bir "başörtüsü" ve başörtülüleri bu söylemin içine hapseder?)
O yüzden; son günlerde yaşadığımız gelişmelerin hiçbirinin tesadüfi olduğunu düşünmüyorum;
Özgür Özel’in yüzde 24’le nasıl iktidara gelip, memurlara ayar vermesini de, Canan Kaftancıoğlu’nun “bir şekilde”sini de, Bülent Arınç’ın; “Bunlar yüzünden millet başörtüsünden nefret edecek” sözlerini de... Aynı eksende değerlendirmek gerek...
Yoksa "dönen dolabı" anlayamayız...
Türkiye’de birileri yeniden “kırılgan fay hatları” üzerinden birşeyler tezgâhlamaya çalışırken ortaya çok gürültülü, kulak zarlarını tırmalayan bir “sandalye gıcırtısı” yayılıyor; en net olan bu!
Eğer bu “kafiye arama” sürecinde “uygun kafiye”yi kim bulur diye sorarasanız, inanın ki, bilmiyorum; Canan mı, Bülent mi, Özgür mü?
Şükrü Sak / Parantez Haber
HABERE YORUM KAT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.